Covenant Protestant Reformed Church
Bookmark and Share

Belçika İnanç Açıklaması

 

Bölüm 1 –Tek Tanrı

Kalbimizle inanıyor ve ağzımızla itiraf ediyoruz ki, Tanrı diye çağırdığımız–tek ve basit bir ruhsal varlık vardır. ebedi, kavranılamayan, gözle görülemeyen, değişmeyen, sınırsız, her şeye gücü yeten; tamamıyla bilge, tamamıyla adil, ve tamamıyla iyi, ve her iyi şeyin kendisinden taştığı kaynaktır.

Bölüm 2 –Tanrı’yı Bilmek

Tanrı’yı iki şekilde bilebiliriz: İlk olarak evrenin, yaratılması, korunması ve hükmedilmesiyle; ki, bu evren zarif bir kitap gibi gözlerimizin önündedir. Evrende var olan küçük büyük bütün canlıların tümü, Tanrı’nın gözle görülemeyen niteliklerini yani elçi Pavlus’un Romalılar Mektubu 1:20 ayetinde dediği gibi O’nun sonsuz gücünü ve Tanrılığını düşünmemiz için bizler için yazılmış birer mektup gibidirler. Tüm bunlar insanı ikna etmeye ve özürsüz bırakmaya yeterlidir. İkinci olarak, Tanrı Kendisini bizlere, O’nun yüceliği ve O’nda olanların kurtuluşu için bu yaşamda tek ihtiyacımız olan, kutsal ve ilahi Söz’ünde, daha açık ve tam olarak bildirmiştir.

Bölüm 3 –Tanrı’nın Yazılı Söz’ü

Tanrı’nın Söz’ünün ne insan isteğinden gönderildiğini ne de kaynaklandığını ancak elçi Petrus’un da söylediği gibi, Tanrı’nın kutsal insanlarının Kutsal Ruh tarafından yönlendirilerek O'nun sözlerini ilettiklerini ilan ederiz. Daha sonra Tanrımız – bize ve kurtuluşumuza olan özel ilgisinden dolayı –kullarına, peygamberlerine ve elçilerine, bu vahiy yoluyla gönderilmiş Söz’ün yazılı şekle dönüştürülmesini buyurmuştur. Kendisi de yasanın iki levhasını Kendi parmağı ile yazmıştır. Bundan dolayı bu metinlere Kutsal ve İlahi Yazılar deriz. II.Petrus 1:21

Bölüm 4 –Kanon Kitapları

Kutsal Yazı, Eski ve Yeni Ahit olarak iki bölümden oluşur. Bu iki bölümün kitaplarının hepsi tartışmasız bir şekilde kanona dahildir. Tanrı’nın kilisesindeki kitapların listesi şöyledir: Eski Antlaşma’da, Musa’nın beş kitabı –Tekvin, Çıkış, Levililer, Sayılar, Tesniye; Yeşu, Hakimler ve Rut kitapları; Samuel’in ve Krallar’ın ikişer kitapları; Paralipomenon ismi verilen iki adet Tarihler kitapları; Ezra, Nehemya, Ester ve Eyüp kitapları; Davut’un Mezmurları; Süleyman’ın üç kitabı –Özdeyişler, Vaiz ve Ezgiler Ezgisi; Dört büyük peygamber–İşaya, Yeremya, Hezekiel, Daniel kitapları; On iki küçük peygamber – Hoşea, Yoel, Amos, Obadya, Yunus, Mika, Nahum, Habukkuk, Sefanya, Hagay, Zekariya, Malaki kitapları.Yeni Antlaşma’da, İncil’in ilk dört kitabı –Matta, Markos, Luka, Yuhanna; Elçilerin İşleri; Pavlus’un on dört mektubu – Romalılara bir adet; Korintlilere iki adet; Galatyalılara, Efeslilere, Filiplilere, Koloselilere birer adet; Selaniklilere iki adet; Timoteyus'a iki adet; Titus'a, Filimon'a, İbranilere birer adet; Diğer elçilerin yedi mektubu –Yakup'un bir adet mektubu; Petrus'un iki adet mektubu; Yuhanna'nın üç adet mektubu; Yahuda'nın bir adet mektubu; Elçi Yuhanna’nın Vahiy kitabı

Bölüm 5 –Kutsal Yazılar’ın Yetkisi

İnancımızın düzenlenmesi, tesis edilmesi ve doğrulanması için yalnızca ve sadece bu kitapları kutsal ve kanona dahil kitaplar olarak kabul ederiz. Kilise tarafından kabul edilmesinden ve onaylanmasından önce Kutsal Ruh tarafından bu metinlerin Tanrı’dan olduğu yüreklerimize işlendiği ve aynı zamanda metnin kendi kendisi, Tanrı’dan olduğunu ispatladığı için Kutsal Yazılar’ın içeriğinin Tanrı’dan olduğuna şüphesiz bir şekilde inanırız. Çünkü kör olanlar bile Kutsal Yazılar’da önceden bildirilenlerin gerçekleştiğini gözleriyle görmektedir.

Bölüm 6 –Kanon ve Apokrafi Kitaplarının Farkı

Kutsal Kitap bölümlerinden ayrı tuttuğumuz apokrif kitaplar şunlardır: Esdras’ın üçüncü ve dördüncü kitapları; Tobit, Yudit, Bilgelik, Sirak, Baruk kitapları; Ester’e Ekler; Üç Yahudi Çocuğun Şarkısı; Suzana’nın hikayesi; Bel ve Ejderha hikayesi; Manaşşe'nin Duası; İki adet Makkabe kitabı.kanona dahil kitaplar ile uyum içerisinde olduğu sürece kilise bu kitapları kesinlikle okuyabilir hatta bu kitaplardan öğrenebilir. Ancak bu kitapların verdiği tanıklık, İmana ya da Hristiyanlık inancına imanımızın her hangi bir unsuruna katkıda bulunma vasfından aynı zamanda Kutsal Kitap’ın yetkisine gölge düşürme kudretinden uzaktır.

Bölüm 7 –Kutsal Yazılar’ın Yeterliliği

İnsanın kurtuluşu için inanması gereken her şeyin yeterli bir şekilde, Tanrı’nın tüm isteğini içeren Kutsal Yazılar’da öğretildiğine inanırız. Tanrı’nın bizden talep ettiği hizmetin tüm üslubu Kutsal Yazılar’da derinlemesine açıklandığı için–elçi Pavlus’un da belirttiği gibi elçilerden birisi ya da gökten bir melek bile,hiç kimse –Kutsal Yazılar’ın bizlere öğretmiş olduğundan farklı bir şey öğretmemelidir. Tanrı’nın Söz’üne eklemenin ya da çıkartmanın yasaklanmış olması, içerdiği öğretinin mükemmel olduğunun ve her açıdan tam olduğunun açık bir delilidir. Bundan dolayı– yazarın kendisi ne kadar kutsal olursa olsun– insan eserlerinin hiç birisini Kutsal Yazılar’a denk tutmamalıyız; Tüm insanlar doğasından ötürü yalancı, kibirliliğin kendisinden daha kibirli olduğu için ne bir geleneği, ne bir çoğunluk fikrini, ne bir kadimliği, ne bir kişinin ya da dönemin halefliğini-selefliğini, ne bir konseyi, ne bir kararnameyi, ne de bir resmi hükmü, çünkü gerçek her şeyin üzerinde olduğu için Tanrı’nın gerçeğini üstün tutarız. Bundan dolayı elçilerin;"Tanrı'dan olup olmadıklarını anlamak için ruhları sınayın;" ve de "Eğer biri size gelir de bu öğretiyi getirmezse, kendisini evinize almayın, ona selam bile vermeyin;" sözleriyle bizlere öğretmiş olduğu bu şaşmaz kurallar ile hem fikir olmayan her şeyi gönülden reddederiz.

Bölüm 8 –Kutsal Üçlü Birlik

Tüm bu gerçekler ve Tanrı’nın Söz’ü doğrultusunda, ifade edilemez özelliklerinde gerçekten, tamamen ve ebediyen ayrı olan–Baba, Oğul ve Kutsal Ruh isminde üç kişiden oluşan ancak tek bir öz olan tek bir Tanrı’ya inanırız. Baba; gözle görünen ve görünmeyen her şeyin sebebi başlangıcı ve kaynağıdır. Oğul; Baba’nın Sözü, hikmeti ve görünümüdür. Kutsal Ruh; Baba’dan ve Oğul’dan çıkan ebedi güç ve kudrettir. Bununla birlikte, Tanrı bu ayrım ile üçe bölünmez, Kutsal Yazılar bize Baba’nın ve Oğul’un ve Kutsal Ruh’un her birinin vasıflarından dolayı ayırt edilen varlıkları olduğunu buna rağmen bir şekilde, bu üç kişinin tek bir Tanrı olduğunu öğretir. Öyleyse, Baba’nın Oğul olmadığı, Oğul’un Baba olmadığı ve aynı şekilde Kutsal Ruh’un ne Baba ne de Oğul olduğu açıktır. Bununla birlikte, bu üç kişi ayrı olmalarına rağmen ne bölünmüştür ne birleştirilmiş ne de karıştırılmıştır. Beden alan Baba değil, Kutsal Ruh değil, sadece Oğul olmuştur. Bu üç kişi sonsuzluktan beri eşit, tek ve aynı özden oldukları için Baba ne Oğul’dan ne de Kutsal Ruh’dan hiçbir zaman ayrı olmamıştır. Ne birinci vardır ne de sonuncu, gerçekte ve kudrette, iyilikte ve merhamette bu üçü tektir.

Bölüm 9 –Kutsal Üçlü Birliğe Kutsal Yazıları Tanıklığı

Bildiklerimizin hepsi, .özelikle kendi içimizde hissettiklerimizden başka bu üçün işleyiş biçimlerinin yanında Kutsal Yazılar’ın tanıklığındandır. Kutsal Yazılar’ın, bu Kutsal Üçlü Birliğe inanmamızı öğreten tanıklığı Eski Antlaşma’nın bir çok yazılmıştır her birinin tek tek sayılmasına gerek yoktur, takdir ile aşağıdakiler seçilmiştir. Tekvin kitabında Tanrı der ki; "Tanrı, ‘İnsanı kendi suretimizde, kendimize benzer yaratalım.’" Tanrı insanı kendi suretinde yarattı. Böylece insan Tanrı suretinde yaratılmış oldu. İnsanları erkek ve dişi olarak yarattı." "Adem iyiyle kötüyü bilmekle bizlerden biri gibi oldu." Bundan (ayetlerden) görülüyor ki,"İnsanı kendi suretimizde, kendimize benzer yaratalım"–dediğinde Tanrılığın içinde birden fazla kişi olduğu,"Tanrı insanı kendi suretinde yarattı"–[denildiğinde] Tanrı’nın tekliği belirtilmektedir. Burada (ayetlerde) kaç kişi olduğunun belirtilmediği doğrudur–ancak bizler için Eski Ahit’de gizem olan Yeni Ahit’de gayet açıktır. Rabbimiz (İsa Mesih) Şeria ırmağında vaftiz olurken, Baba’nın şu sözleri duyulmuştur, «Sevgili Oğlum budur,» Oğul suda iken, Kutsal Ruh, güvercin şeklinde görülmüştür. İsa Mesih tarafından, imanlıların vaftiz edilme usulü şu sözlerle öğretilmiştir: "Bütün ulusları Baba, Oğul, ve Kutsal Ruh'un adıyla vaftiz edin." İncil’in Luka kitabında, Cebrail, Rabbimizin annesi olan Meryem’e şunları söylemiştir:"Kutsal Ruh senin üzerine gelecek, en yüce Olan'ın gücü senin üstüne gölge salacak. Bunun için doğacak olana kutsal, Tanrı Oğlu denecek." Başka bir yerde şöyle der: "Rab İsa Mesih'in lütfu, Tanrı'nın sevgisi ve Kutsal Ruh'un paydaşlığı hepinizle birlikte olsun." Bu bölümlerin her birisinde, tek olan ve tek Tanrısal özde, üç kişi olduğu bizlere eksiksiz bir şekilde öğretilmektedir. Her ne kadar bu doktrin insan kavrayışının ötesinde olsa da, bununla birlikte şimdi Tanrı’nın Söz’ü aracılığı ile cennette bu öğretişten tam olarak zevk almayı ve bunu bilmeyi bekleyerek inanıyoruz. Daha da ötesi, bu üç kişinin bizimle ilgili kendine has işleyiş ve işlerini bilmemiz gerekir. Baba, kudretinden dolayı bizim Yaratıcımızdır. Oğul, kanından dolayı bizim Kurtarıcımız ve Bedelimizi Ödeyendir. Kutsal Ruh, yüreklerimizde yaşamasından dolayı bizi Kutsal Kılandır. Kutsal Üçlü Birlik doktrini, elçilerin zamanından günümüze dek, Yahudilere karşı, Müslümanlara karşı, kutsal babalar tarafından adil bir şekilde suçlanan Marsiyon, Mani, Praksiyas, Sabelliyus, Samoslu Pavlus, Ariyus ve bunlar gibi diğer sahte Hristiyan ve din düşmanlarına karşı gerçek kilise tarafından her zaman korunmuştur. Ve böylece bizler bu konu ile ilgili olarak üç ekümenik iman açıklamasını–Elçilerin İman Açıklaması, İznik İman Açıklaması, Atanasyan İman Açıklaması– ve kadim babaların bu iman açıklamaları ile uyum içerisinde olarak verdiği hükümleri gönüllü bir şekilde kabul ederiz.

Bölüm 10 –İsa Mesih’in Tanrılığı

Tanrısal doğasından dolayı İsa Mesih’in, Tanrı’nın tek Oğlu olduğuna inanırız–sonsuzluktan beri kendiliğinden var olduğundan, ne yapılmış ne yaratılmıştır, yoksa O bir yaratık olurdu. İsa Mesih, Baba ile aynı öze ve aynı sonsuzluğa sahiptir; Baba kişisinin tam suretidir,"Baba’nın görkeminin yansımasıdır" her şeyde Baba’ya benzerdir. Aşağıdaki tanıklıkların hep beraber ele alındığında bizlere öğrettiği gibi sadece bizim doğamıza büründüğü zaman değil sonsuzluğun başından beri O Tanrı’nın Oğludur. Musa, "Tanrı dünyayı yarattı" demiştir; Yuhanna, "Her şey Söz’ aracılığıyla var oldu" deiyerek "Söz’ün" Tanrı olduğunu belirtmiştir. Elçi, Tanrı, Oğlu aracılığıyla evreni yarattı ve "Tanrı her şeyi İsa Mesih aracılığıyla yarattı" demiştir. Bu ayetlerden gördüğümüz gibi Tanrı, Söz, Oğul ve İsa Mesih denilen kişi, aracılığı ile her şey yaratılırken zaten [kendisi] vardı. Bundan dolayı Peygamber Mika, O’nun başlangıcı için şunu söylemiştir: "Onun kökeni öncesizliğe, zamanın başlangıcına dayanır." Elçi ise şunu söylemiştir: "Ne günlerinin başlangıcı, ne yaşamının sonu vardır." Tüm bunlardan dolayı, İsa Mesih gerçek ebedi Tanrı’dır, Bizim yalvardığımız, tapındığımız ve hizmet ettiğimiz Her Şeye Gücü Yetendir.

Bölüm 11 –Kutsal Ruh’un Tanrılığı

Kutsal Ruh’un, sonsuzluktan beri Baba ve Oğul’dan geldiğine –oluşturulmadığına, yaratılmadığına, doğmadığına, sadece Baba ve Oğul’dan geldiğine inanırız ve itiraf ederiz. Sıralama bakımından Kutsal Ruh, Kutsal Üçlü Birliğin üçüncü kişisidir –Baba ve Oğul ile yücelikte ve görkemde tek ve aynı özdendir, Kutsal Yazılar’ın bize öğrettiği gibi Kutsal Ruh gerçek ve ebedi Tanrı’dır.

Bölüm 12 –Yaratılış

Baba’nın gökleri ve dünyayı ve içindeki her şeyi hiç yoktan ve kendisine hoş gelen bir şekilde Söz’ü–yani Oğlu aracılığı ile yarattığına inanıyoruz. O (Baba), bütün yarattıklarına varlıklarını, şekillerini, görünüşlerini ve Tanrı’ya hizmet etmeleri için değişik işlevlerini vermiştir. Şimdi bile O (Baba) varlıkları kendi sonsuz sağlayışına göre ve sınırsız kudretine bağlı olarak devam ettirir ve yönetir öyle ki, bu varlıklar insana hizmet edebilsin, öyle ki, insan da Tanrı’ya hizmet edebilsin. O (Baba) aynı zamanda kendine mesajcı olmaları ve seçilmişlere hizmet etmeleri için melekleri iyi olarak yaratmıştır. Onlardan (meleklerden) bazıları Tanrı’nın onları yarattığı üstünlükten sonsuz bozulmuşluğa düşmüşlerdir; Diğerleri ise Tanrı’nın lütfu sayesinde, dayanmışlar ve orijinal durumlarında kalmışlardır. Kötü ruhlar o kadar bozulmuşlardır ki, Tanrı’nın ve iyi olan her şeyin düşmanı olmuşlardır. Kiliseyi ve kilisenin her üyesini, bütün güçleri ve bütün hileli düzenleri ile yok etmek ve bozmak için hırsızlar gibi nöbette beklemektedirler. Böylece kendi kötülükleri yüzünden ebedi bir lanetlenmeye mahkum edilmişlerdir her gün çekecekleri azabı beklemektedirler. Bu yüzden bizler, ruhların ve meleklerin varlığını reddeden Sadukilerin ve aynı zamanda cinlerin kendi kendine var olduğunu savunan bozulma geçirmeden kendi doğalarında kötü olduklarını ileri süren Manicilerin hatalarını şiddetle reddederiz.

Bölüm 13 –Tanrı’nın Sağlayışı Doktrini

İyi olan Tanrı, her şeyi yarattıktan sonra, bu yarattıklarını şansa ya da tesadüfe bırakmamıştır fakat onları kendi kutsal arzusuna göre yönlendirir ve yönetir. Bunu öyle bir şekilde yapar ki, dünya üzerindeki hiçbir şey O’nun sistemli düzeni dışında gerçekleşemez. Bununla birlikte Tanrı, gerçekleşen günahların ne yazarıdır ne de bu günahlar yüzünden suçlanacak olandır. O’nun gücü ve iyiliği o kadar yüce ve kavranılamayandır ki, cinler ve kötü insanlar adil olmayan işler yaparken bile Tanrı tüm bu işlerini en mükemmel ve adil bir biçimde düzenler ve uygular. Uygunsuz bir merak ile Tanrı’nın insan anlayışını ve bizim kavrama yeteneğimizi aşan işlerini sorgulama niyetinde değiliz. Ancak tüm yumuşaklık ve hürmetimizle Tanrı’nın bizden saklı olan adil yargılarını hayranlıkla seviyoruz, İsa Mesih’in birer öğrencileri olmaktan hoşnut oluyoruz, bizlere Söz’ünde göstermiş oldukları ile yetiniyoruz ve o sınırları aşmıyoruz. Bu doktrin bizlere tarifsiz bir esenlik verir bizlere hiçbir şeyin tesadüfi olamayacağını, her şeyin sadece göklerdeki lütufkar Babamızın düzenlemelerine göre gerçekleşeceğini öğretir. O, bizleri bir Baba şefkati ile gözetir, tüm yaratıkları hükmü altında tutar, Babamızın arzusu olmadıkça ne başımızdan bir tel saç, (ki hepsi tek tek sayılıdır) ne de göklerdeki küçük bir kuş yere düşebilir. Bizler bu düşünce ile huzur buluruz, biliriz ki, Babamızın kontrolü altında olan ne cinler ne de düşmanlarımız O’nun izni ve isteği olmadıkça bize zarar veremez. Bu yüzden Tanrı hiçbir şeye karışmaz ve her şeyi şansa bırakmıştır diyen Epikürcülerin lanetli hatasını reddederiz.

Bölüm 14 –İnsanın Yaratılması ve Günaha Düşmesi

Tanrı’nın insanı topraktan yarattığına onu kendi suretinde ve benzeyişinde –[insanı] iyi, adil ve kutsal olarak; Tanrı’nın isteği olan her şeyi kendi iradesi ile yerine getirebilecek bir biçimde oluşturup şekillendirdiğine inanırız. Ancak insan onur içinde iken ne bunu anladı ne de üstünlüğünü fark etti. Kulağını şeytanın sözlerine vererek, istekli bir biçimde kendisini günaha kurban etti, ve bunun sonucu olan ölümü ve laneti üzerine aldı. Tanrı’dan almış olduğu yaşam ile ilgili buyruğu çiğnedi, günahı ile gerçek yaşam olan Tanrı’dan ayrıldı ve bütün doğası tamamıyla bozuldu. Kendisini günahlı yapan insan, tüm yollarında kötü, bozuk ve sapkın olup fiziksel ve ruhsal ölüme maruz kaldı. Tanrı’dan almış olduğu bütün üstün hediyeleri kaybetti, ve kendisini mazeretsiz bırakacak olan tutabildiği ufak kırıntılar hariç hiçbirisine sahip çıkamadı. Daha da ötesi, Kutsal Yazılar’ın bize öğrettiği gibi içimizdeki bütün aydınlık karanlığa dönüştü:"Işık karanlıkta parlar ve karanlık onu alt edememiştir." Bu ayetlerde Yuhanna, insanı "karanlık" olarak nitelemiştir. Bu yüzden insanın özgür iradesi olduğuna dair her türlü öğretiyi reddederiz insan günahın kölesi olduğundan kendisine "gökten verilmedikçe" hiçbir şey yapamaz. İsa Mesih’in, "Baba bir kimseyi bana çekmedikçe, o kimse bana gelemez"şeklindeki sözlerinden sonra kim iyi bir iş yaptığını öne sürüp böbürlenebilir ki? "Benliğe dayanan düşünce Tanrı'ya düşmandır" ayetini anlayan bir kişi kendi iradesini nasıl yüceltebilir ki? "Doğal haliyle kişi, Tanrı'nın Ruhuyla ilgili gerçekleri kabul etmez" gerçeği karşısında, hangi insan kendi bilgeliğinden bahsedebilir ki? Kısaca, kendimiz hakkında, kendi kendimize,"tek bir düşünce bile düşünemeyeceğimizi" ve "bizi yeterli kılanın Tanrı" olduğunu bilen bizler bir fikir üretebilir miyiz Ve bundan dolayı elçinin söylediği doğruluk içeren şu sözleri sıkı ve sağlam bir şekilde durması gerekir:"Çünkü kendisini hoşnut eden şeyi hem istemeniz, hem de yapmanız için sizde etkin olan Tanrı'dır""Bensiz hiçbir şey yapamazsınız"diyen İsa Mesih’in öğretişine göre, O’nun işi olmadıkça insanın anlayışı ve isteği Tanrı’nın anlayışı ve isteği ile aynı olamaz.

Bölüm 15 –Orijinal (ilk) Günah Doktrini

Adem’in itaatsizliğinden dolayı orijinal günahın bütün insan ırkına yayıldığına inanırız. Orijinal günah bütün doğanın bozulmasıdır–annelerinin karnındaki küçük bebekleri bile etkileyen bozulmuşluk mirası, insanların içinde her türlü günahı üreten bir köktür. Bundan dolayı Tanrı’nın gözünde günah o kadar iğrenç, o kadar kötüdür ki, tüm insan ırkını mahkum etmek için yeterlidir. vaftizle bile tamamen kalkmaz, kökleri sökülmez, zehirli bir pınar gibidir günah ondan sürekli olarak kaynar. Buna rağmen orijinal günah, Tanrı’nın lütfu ve merhameti ile affedilmiş olan Tanrı’nın çocuklarının üzerine bir mahkumiyet getiremez–ancak bu onları rehavete (uykuya) kaptırmamalı,"ölüme götüren bu bedenden"sıklıkla kurtulmayı arzulayıp inlemelerine rağmen bu yozluğun her an bilincinde olmalıdırlar. Bundan dolayı, günahın taklit etme olayından başka bir şey olmadığını ileri süren Pelagiyusçuların hatalarını reddederiz.

Bölüm 16 –Seçilmişlik

İlk insan olan Adem’in günahı yüzünden, onun bütün soyu yok oluşa ve mahvoluşa düşmüşken– Tanrı’nın kendisini olduğu gibi, merhametli ve adil olarak gösterdiğine inanırız. Rabbimiz İsa Mesih’te, mahvoluştan kendisine çektiği ve kurtardığı kişileri işlerine bakmaksızın Kendi saf iyiliğinden dolayı ebedi ve değişmez olan hükmü ile belirleyip seçen Tanrı merhametlidir. Geriye kalan kişileri, kendilerini batırdıkları mahvolmaya ve düşmeye bırakmakta Tanrı adildir.

Bölüm 17 –Düşmüş İnsanın Kurtulması

İyi olan Tanrımızın, muhteşem hikmeti ve iyiliği sayesinde, insan O’ndan titreyerek kaçmasına rağmen, kendisini hem fiziksel hem de ruhsal ölümün altına koyan ve kendisini tamamen sefalete düşüren adamı görerek, arayıp ve bulduğuna inanırız. Tanrı,"kadından doğacak olan" Oğlunu vaat ederek yılanın başını ezeceğini ve aracılığı ile [insanı] bereketleyeceğini söyleyerek insanı teselli etmiştir.

Bölüm 18 –İsa Mesih’in Beden Alması

Tanrı’nın, tek ve ebedi Oğlu’nu kendi belirlediği zamanda dünyaya göndererek, kutsal peygamberlerin ağzından kadim atalara verdiği vaadi yerine getirdiğini itiraf ederiz. Kutsal Ruh’un gücü sayesinde, bir erkeğin katkısı olmadan kutsanmış Bakire Meryem’in rahminde oluşan, günah hariç tüm zayıflıkları ile tam gerçek insan doğasını alan Oğul; "kul özünü aldı" ve "insan benzeyişinde doğdu" ve O (Oğul), sadece bedensel olarak insan doğasını almakla kalmadı, gerçek bir insanoğlu olabilmek için aynı zamanda gerçek bir insan ruhu da aldı. Bedenle birlikte ruh da kaybedildiği için, O (Oğul)her ikisini de kurtarmak amacıyla ikisini de üzerine aldı. Mesih’in annesinden insan bedeni aldığını reddeden Anabaptislerin delaletine karşı şu gerçekleri itiraf ederiz; O (Oğul) "çocuklarla aynı eti ve kanı aldı"; bedence "Davut’un soyundan gelen birisi"; "bedence Davut'un soyundan doğan"; "bakire Meryem’in rahminin ürünü"; "kadından doğan"Davut'un soyundan"; "İşay'ın kökünden""Yahuda oymağından" Bedence Yahudilerin soyundan geldiğinden;"İbrahim’in soyundandır"–"İbrahim’in soyunun bedenini almıştır" ve "günah dışında her yönden kardeşlerine benzeyen" biridir. İşte bu yüzden O [İsa Mesih], bizim gerçek "İmanuel’imizdir"–"İmanuel, `Tanrı bizimle' demektir."

Bölüm 19 –Mesih’in İki Doğası

Bu şekilde beden almış olan Oğul kişisinin ayrılamaz bir biçimde insan doğası ile birleştiğine inanırız; Tanrı’nın iki Oğlu olmamıştır, iki ayrı kişi değil ancak iki ayrı doğa tek bir kişide her bir doğa kendi özgün niteliklerini kaybetmeyecek bir biçimde birleşmiştir. Bu ilahi doğa (Oğlun Tanrı doğası), her zaman yaratılmamış olarak kalmıştır, yeryüzünü ve cennetti doldurarak ne günlerinin başlangıcı, ne yaşamının sonu vardır. Oğul insan doğası niteliklerini kaybetmemiştir, yaratılmış olanın özelliklerine sahip olmaya devam edecektir–günlerinin başlangıcı vardır; ebedi olmayan bir doğası vardır gerçek bir bedenin kısıtlamaları altındadır. O (Oğul) diriliş aracılığı ile ölümsüzlüğü vermiş olsa bile insan doğasının gerçekliği buna rağmen değişmemiştir çünkü bizlerin kurtuluşu ve dirilişi bu bedenin gerçekliğine dayanmaktadır. Bu iki doğa, tek bir kişide öyle bir birleşmiştir ki, ölüm bile bu iki doğayı birbirinden ayıramamıştır. Buna göre ölürken Baba’ya adamış olduğu gerçek bir insan ruhu bedenini terk etti Bu arada O’nun (Oğul’un) Tanrı doğası mezarda yatarken bile insan doğası ile olan birleşmişlikte kaldı; küçük bir çocukken bile O’nun Tanrılığı hiçbir zaman O’ndan ayrılmayıp ancak bir süre için kendisini ortaya koymadı. O’nun (İsa Mesih) gerçek Tanrı ve gerçek insan olduğunu itiraf etmemizin sebepleri bunlardır: kudreti ile gerçek Tanrı ölüme zafer kazansın. ve bedeninin güçsüzlüğü içindeki gerçek insan bizim için ölebilsin.

Bölüm 20 –Tanrı’nın Mesih’teki Adaleti ve Merhameti

Mükemmel bir biçimde merhametli ve adil olan Tanrı’nın en acı ıstırapla ve ölümle günahın cezasını taşısın diye kendi Oğlu’nu itaatsizliğin işlendiği doğayı alması için gönderdiğine inanırız Böylece Tanrı adaletini bizim günahlarımızı üstlenen Oğluna bildirmiştir. ve suçlu ve lanetlenmeyi hakketmiş olan bizlere iyiliğini ve merhametini dökerek en mükemmel sevgi aracılığıyla Oğlu’nu bizim için ölüme vererek, O’nun aracılığı ile bizlerin sonsuz yaşamı olsun ve ölümsüzlüğe sahip olalım diye aklanmamız için O’nu ölümden diriltti.

Bölüm 21 –Kefaret

bir ant ile belirlenmiş olan– Melkisedek düzenine göre–İsa Mesih’in sonsuza kadar baş kahin olduğuna; peygamberlerin önceden bildirdikleri gibi bizlerin günahlarını temizlemek için çarmıh ağacı üzerinde kendi kendini sunarak ve değerli kanını dökerek Baba’nın gazabını tam bir tatmin ile yatıştırmak için bizim yerimize Baba’sının önünde, kendi kendini sunduğuna inanırız. [Kutsal Yazılar’da] şöyle yazılmıştır: "esenliğimiz için gerekli olan ceza" Tanrı’nın Oğlu üzerine konuldu ve "bizler onun yaralarıyla şifa bulduk." "Kesime götürülen kuzu gibi" ölüme götürüldü; "başkaldıranlarla bir sayıldı," masumiyeti Pilatus tarafından beyan edilmiş olsa da Pontiyus Pilatus tarafından bir suçlu olarak mahkum edildi.Çalmadığı malı geri verdi ve "doğru kişi olarak doğru olmayanlar uğruna," hem bedence hem ruhça acı çekti. Günahlarımız için talep edilen korkunç cezayı hissettiği zaman "teri, toprağa düşen iri kan damlalarına benziyordu." "Tanrım, Tanrım, beni niçin terk ettin?" diye bağırdı. Bizim günahlarımızın affedilmesi için tüm bunlara katlandı. Bu yüzden elçi Pavlus gibi bizlerinde, "İsa Mesih'ten ve O'nun çarmıha gerilmiş olmasından başka bir şey bilmemeye" kararlı olmamız doğru olacaktır çünkü Rabbimiz "İsa Mesih'i tanımanın üstün değeri yanında her şeyi süprüntü" sayarız. Bütün teselliyi O’nun yaralarında buluruz, Tanrı ile barışmak için, sonsuza dek inananları mükemmel yapan tek bir kez için sadece bir kurbandan başka araçlar aramak ya da yaratmak ihtiyacında değiliz İşte bu yüzden İsa, Tanrı’nın meleği, yani "Kurtarıcı" diye çağrılır–"çünkü halkını günahlarından kurtaracak olan O'dur."

Bölüm 22 –İmanla Aklanma

Bu büyük gizemin gerçek bilgisini elde etmemiz için tüm faziletleri ile İsa Mesih’e sarılan ve O’nu kendisine ait kılan ve O’ndan ayrı olarak başka bir şeyi aramayan Kutsal Ruh’un yüreklerimizde gerçek bir iman ateşi yaktığına inanırız. Buna göre, kurtuluşumuzla ilgili talep edilen her şey ya Mesih’te değildir; ya da eğer her şey Mesih’te ise o zaman iman ile kim Mesih’e sahip ise onun tam bir kurtuluşu vardır. Bundan dolayı, Mesih’in yeterli olmadığını Aynı zamanda başka şeylerin de gerekli olduğunu söylemek r Tanrı’ya karşı yapılmış en büyük hakarettir–Ki, bu doğru olsaydı İsa Mesih sadece yarım bir kurtarıcı olacaktı. Bu nedenle Pavlus’un da söylediği gibi aklanmamız "sadece imanla" ya da "işlerden bağımsız" imanla gerçekleşmektedir. Ancak, daha da uygun bir şekilde ifade etmek gerekirse, bizleri kurtaran imanın kendisidir demek istemiyoruz–iman yalnızca doğruluğumuz olan İsa Mesih’e sarılmamız için gerekli bir araçtır. bizler için ve bizim yerimize bütün kutsal işlerini yapmış olan ve tüm faziletleri bizler için mümkün kılan İsa Mesih doğruluğumuzdur.Ve iman ise, O’nunla (Mesih ile) ve O’nun bütün yararları ile bizleri paydaş kılan bir araçtır. O yararlar bizim olduğunda bizim günahlarımızın temizlenmesi için gerekenden fazladır

Bölüm 23 –Günahkarların Aklanması

İsa Mesih aracılığı ile bereketlenmemizin günahlarımızın bağışlanmasında yattığına ve bu sayede doğruluğumuzun Tanrı önünde olduğuna Davut’un ve Pavlus’un da öğrettiği gibi, işlerden ayrı olarak Tanrı’nın doğruluk verdiği insanın bereketlenmiş olduğuna inanırız. Aynı elçinin söylediği gibi "karşılıksız olarak" ya da "lütuf ile" Mesih’in bedel ödemesi aracılığı ile aklandık. Bundan dolayı sonsuza dek sağlam olan bu temeli sıkı tutuyoruz Bütün yüceliği Tanrı’ya vererek, kendimizi alçaltarak, ne olduğumuzun bilerek; faziletlerimiz ya da kendimiz için bir hak talep etmeyerek ve kendisine iman ettiğimizde çarmıha gerilmiş Mesih’in itaatinin bizim olduğuna dayanıp ve güveniriz. Bu bütün günahlarımızı örtmek ve bundan bizi emin kılmak için Tanrı’nın gelişi karşısında, kendisini incir yaprağı ile örtmeye çalışırken titreyen ilk atamız Adem’in yaptığını yapmaksızın vicdanlarımızı korkudan, dehşetten ve terörden özgür kılmaya yeterlidir. Aslında Tanrı’nın karşısına–ne kadar küçük olursa olsun–kendimize ya da başka bir yaratığa güvenerek çıkmaya kalksaydık, o zaman, vay bize, yutulurduk (yok olurduk). İşte bu yüzden herkes Davut ile bu sözleri söylemelidir: "Rab, kulunla yargıya girme, çünkü hiçbir canlı senin karşında aklanmaz"

Bölüm 24 –Günahkarların Kutsallaşması

Tanrı’nın Söz’ünün duyulmasıyla ve Kutsal Ruh’un işleyişi ile insanda oluşan bu gerçek imanın insana yeniden doğuş verdiğine ve onu "yeni bir insan" yaparak onun "yeni bir yaşam" sürmesini sağladığına ve günahın köleliğinden özgür kıldığına inanırız. Bundan dolayı, bu aklayıcı iman insanları dindar ve kutsal bir yaşam sürmekten soğutmak yerine, tam aksine, insanların içinde öyle bir şekilde işler ki, ondan ayrı olarak kendilerine olan sevgilerinden ve yargılanma korkusundan kaynaklanan işleri yapacaklarına Tanrı sevgisine dayanan işleri yaparlar. İşte bu yüzden, bu kutsal imanın insan için meyvesiz olması imkansızdır, Bahsettiğimiz iman boş olan değil Kutsal Yazılar’ın, "sevgiyle etkin olan iman" olarak bahsettiği Tanrı’nın Söz’ünde insanın kendi kendine yapmasını buyurduğu işleri etkin kılan imandır. İmanın iyi kökünden kaynaklanan bu işler, O’nun lütfu ile kutsandığı için Tanrı gözünde iyi ve kabul edilebilirdir. Ancak bu işler bizim aklanmamız için sayılmazlar–çünkü bizler sadece İsa Mesih’e olan imanımızla iyi işler yapmadan önce bile aklandık. Eğer ilk olarak ağaç iyi değil ise, bizim iyi işlerimizde ağacın meyvesinden daha iyi olamazdı Buna göre iyi işler yaparız, ancak bu iyi işler bize bir hak kazandırmaz–o zaman neyi hak ederiz? Hatta yaptığımız iyi işler ile O’nun bize değil, bizim Tanrı’ya borcumuz vardır, çünkü O "kendi iyi isteğine göre hoşnut olduğu şeyi istememiz ve yapmamız için bizde çalışır"– Şu yazılanları aklınızda tutun:"Siz de böylece, size verilen buyrukların hepsini yerine getirdikten sonra, `Biz değersiz kullarız; sadece yapmamız gerekeni yaptık' deyin."Ancak Tanrı’nın iyi işleri ödüllendirdiğini de inkar etmek istemiyoruz–fakat bu işler O’nun lütfu ile O armağanlarını taçlandırır. Daha da ötesi, iyi işler yapsak bile kurtuluşumuzu onların üzerine dayandırmayız; çünkü cezalandırılmayı hakketmiş olan ve benliğimizin kirletmediği bir iş yapamayız. Eğer bir tane bile [iyi iş] gösterebilseydik, tek bir günahımızı bile hatırlaması Tanrı’nın o işi reddetmesi için yeterliydi sürüklenip savrularak hiç güvencemiz olmaksızın her zaman şüphe içinde olacaktık, eğer Kurtarıcımızın acı çekmesinin ve ölümün sağladığı yararlara dayanmasaydık bizlerin zavallı vicdanına sürekli bir eziyet edilecekti.

Bölüm 25 –Yasanın Tamamlanması

İsa Mesih’in gelişi ile, yasanın törensel ve sembolik anlamının bittiğine, ön bildirilerin sona erdiğine Hristiyanlar arasında yürürlükten kaldırılması gerektiğine inanıyoruz. Ancak tüm bunların gerçeği özü kendisinde tamamlanmış olan İsa Mesih’te bizim için saklıdır. Bununla birlikte, yasa ve peygamberlerden alınmış tanıklıkları Müjde’de bizi onaylasın ve yaşamlarımızı tam bir doğruluk ile düzensin diye Tanrı’nın isteğine göre Tanrı’nın yüceliği için kullanmaya devam ediyoruz

Bölüm 26 –Mesih’in Aracılığı

Tek ve biricik Aracımız ve Yakarışçımız Adil olan İsa Mesih olmadıkça, kimsenin Tanrı’ya gelemeyeceğine inanırız. Bu sebepten bizler insan olarak İlahi Yüceliğe girelim diye Tanrısal ve insani doğa birlikte birleşerek O insan oldu. Aksi takdirde bizler [İlahi Yüceliğe] giremeyecektik. Baba’nın kendisi ve biz arasında atamış olduğu Fakat bu Aracı bizleri yüceliği ile korkutmasın, öyle ki, bizler kendi düşüncemize göre başka birini aramayalım. Çünkü ne cennetteki ne de dünyadaki varlıklar arasında bizleri İsa Mesih’ten daha fazla seven herhangi yoktur. Kendisi, "Tanrı özüne sahip olduğu halde," buna rağmen "yüceliğinden soyunarak bizler için "bir insan" ve "bir hizmetçi" özünü aldı ve kendisini "her yönden kardeşlerine" benzetti. Başka bir aracı bulmak zorunda olduğumuzu farz edelim.Bizler "Tanrı'nın düşmanlarıyken" bizim için canını verenden daha çok kim bizi sevebilir ki? Saygın ve güçlü bir aracı bulmak zorunda olduğumuzu farz edelim."Baba’nın sağında oturandan daha fazla kimin saygınlığı ve gücü var ki? ve "gökte ve yeryüzünde" kendisinde tüm güç olandan başka kim var? Tanrı’nın biricik Oğlu’ndan başka sözü daha çok dinlenecek kim olabilir ki? Buna göre katıksız bir inançsızlığın uygulamaları azizleri onurlandırması gerekirken tersine onlara onursuzluk getirmiştir. Bunlar azizlerin asla yapmadıkları ve talep etmedikleri şeylerdi görevini yerine getiren azizlerin yazılarında görüldüğü gibi onlar böyle bir uygulamayı sürekli olarak reddettiler. Yalvarmaya layık olmadığımızı söylememeliyiz–meselemiz dualarımızı kendi saygınlığımıza dayandırarak sunma meselesi değil, iman aracılığı ile bizlerin doğruluğu olan Mesih İsa’nın sadece saygınlığına ve mükemmelliğine dayanarak dualarımızı sunma meselesidir. Bu aptalca korkuyu–yani inançsızlığı–atmamızı haklı sebeplerden dolayı isteyen elçi İsa Mesih’in, "her yönden kardeşlerine benzemesi" gerektiğini bize söylüyor, öyle ki, Tanrı'ya olan hizmetinde merhametli ve sadık başkâhin olup halkının günahlarını paklayabilsin Çünkü kendisi acı çekerek sınandığına göre, sınananlara yardım edebilir. Daha da ötesi, bizleri Tanrı’ya yaklaşma konusunda teşvik etmek için elçi böyle diyor: "Gökleri aşmış olan büyük başkâhinimiz Tanrı'nın Oğlu İsa varken, açıkça benimsediğimiz inanca sımsıkı sarılalım. Çünkü zayıflıklarımızda bize yakınlık duyamayan değil, tersine, her alanda bizim gibi sınanmış, yine de günah işlememiş bir başkâhinimiz vardır. Bu nedenle merhamete ermek ve gerektiğinde bize yardım edecek lütfa kavuşmak için Tanrı'nın lütuf tahtına cesaretle yaklaşalım"Aynı elçi şöyle söylüyor:"İsa'nın, kendi kanı sayesinde kutsal yere girmeye özgürlüğümüz vardır. İmanın verdiği tam güvenceyle, gidelim" Aynı şekilde, "Mesih’in kâhinliği sonsuzdur. Bu nedenle O'nun aracılığıyla Tanrı'ya yaklaşanları tamamen kurtarabilir, çünkü onlara aracılık etmek için hep yaşamaktadır" Daha fazla neye ihtiyacımız var? İsa Mesih’in kendisi beyan ediyor: "Yol, gerçek ve yaşam ben'im; Benim aracılığım olmadan Baba'ya kimse gelemez." Niçin bir başka aracı arayalım? Oğlu’nu bize Aracımız olarak vermek Tanrı’yı hoşnut ettiğine göre bir başkası için O’nu terk etmeyelim–ki, o başkasını arasak da asla bulamayız.Çünkü Tanrı, Oğlu’nu bize verdiğinde günahlı olduğumuzu iyi biliyordu. Bundan dolayı, bizlere Rab’bin Duasında öğrettiği gibi, Mesih’in buyruğuna itaat ederek, tek Aracımız olan Mesih aracılığında O’nun adıyla Baba’dan isteyeceğimiz her şeyi Alacağımızdan emin olarak Göklerdeki Babamızı çağırırız

Bölüm 27 –Kutsal Katolik (Evrensel) Kilise

Tek bir katolik ya da evrensel kilise dediğimiz– İsa Mesih’te tam olan kurtuluşlarını bekleyen O’nun kanı ile yıkanmış, Kutsal Ruh tarafından kutsanmış ve mühürlenmiş, gerçek Hristiyan imanlıların kutsal bir cemaatine ve topluluğuna inanıyor ve itiraf ediyoruz. tebaasız bir halk olamayacağına göre İsa Mesih ebedi Kral olması gösteriyor ki, bu kilise dünyanın başından beri var olmuştur ve sonuna kadar da var olacaktır. Bu kutsal kilise, bir süre için insanların gözünde çok küçük ya da sönmüş gibi gözükse de–tüm dünyanın hiddetine karşı Tanrı tarafından korumaktadır. Örneğin Ahav zamanında çok tehlikeli bir dönemde Rab, İsrail'de Baal'ın önünde diz çökmemiş yedi bin kişiyi korumuştur.Böylece bu kutsal kilise,belli bir yere ya da halk ile kısıtlı olmadı ya da sınırlanıp bağımlı olmadı. Tüm dünyaya yayılmış ve dağılmış olmasına rağmen imanın gücü sayesinde, tek ve aynı Ruh’ta yürekte ve arzuda birleşmiş ve bağlanmıştır

Bölüm 28 –Kilise Üyelerinin Zorunlulukları

Bu kutsal cemaat ve topluluk kurtulmuş olanların bir araya gelmesiyle oluştuğundan ve kilisenin dışında bir kurtuluş olmadığına göre kimsenin kiliseden çekilmemesi, kişinin durumu ya da statüsü ne olursa olsun kimsenin kendisiyle yetinmemesi gerektiğine inanıyoruz. Aynı bedende birbirlerinin üyeleri olarak Tanrı’nın kendilerine verdiği armağanlara göre onun talimatlarına ve disiplinine uyarak İsa Mesih’in boyunduruğuna boyun eğerek ve birbirlerini bina etmek için hizmet ederek kiliseye bağlanmaya ve birleşmeye kilisenin birliğini korumaya tüm insanlar mecburdurlar. kilisenin dışındaki kimselerden kendi kendilerini ayırarak Tanrı’nın kiliseyi kurduğu yer nerede olursa olsun bu topluluğa katılmak için sivil otoriteler ve resmi hükümlerle yasaklamış da olsa cezası fiziksel ve hatta ölümle bile sonuçlansa Tanrı’nın Söz’üne göre bu birliği daha etkin bir biçimde korunmak bütün inananların görevidir, Ve böylece kiliseden kendilerini çeken ya da kiliseye katılmayan herkes Tanrı’nın düzenine karşı hareket eder.

Bölüm 29 –Gerçek Kilisenin Özellikleri

Dünya üzerindeki bütün ["hristiyan"] inanış biçimlerinin"kilise" ismini kullanmayı kendilerine hak saydıkları günümüzde Tanrı’nın Söz’ü aracılığı ile gerçek kilisenin ne olduğunu gayretle ve dikkatlice ayırt etmek zorunda olduğumuza inanıyoruz. Burada kilisedeki iyi olanların arasına karışmış olan iki yüzlüler grubunu konuşmuyoruz, bu kişiler fiziksel olarak kilisede olsalar bile asla [gerçek] kilisenin parçası değillerdir. Fakat konuştuğumuz şey gerçek kilisenin bedeninin ve paydaşlığının kendilerine "kilise" diyen [diğer] inanışlardan ayırt edilmesidir. Gerçek kilise, aşağıdaki özelliklere sahip olmasıyla tanınabilir: Kilise Müjde’nin pak vaazı ile meşguldür; Mesih’in teşkil ettiği şekilde pak sakramentlerin uygulanmasını sağlar; hataları düzeltmek için kilise disiplinini uygular. Kısacası, Tanrı’nın pak Söz’üne uygun olarak buna zıt olan her şeyi reddeder ve tek Baş olarak İsa Mesih’i tutarak kendi kendini yönetir. Bu özellikler sayesinde bir kişi gerçek kiliseyi tanıma konusunda emin olabilir–ve hiç kimse bu kiliseden ayrılmamalıdır. Kiliseye üye olabilecek kişilere gelince, Hristiyan olmanın işaretleri aracılığı ile onları tanıyabiliriz: açık bir şekilde iman tek ve biricik Kurtarıcı olarak İsa Mesih’i kabul ettikten sonra ve günahtan kaçmak ve doğruluğu takip etmek. Sağa sola sapmadan, gerçek Tanrı’yı ve komşularını severek, benliği ve benliğin işlerini kurban ederler. İçlerinde büyük bir zayıflık olmasına rağmen Kutsal Ruh aracılığı ile bütün yaşamları boyunca kendisine olan iman ile günahların bağışlanmasına sahip oldukları İsa Mesih’in itaati, ölümü, acıları ve kanı ile her zaman yalvararak ona karşı savaşır Sahte kiliseye gelince, Tanrı’nın Söz’ünden daha kendisine ve kendisinin düzenlemelerine yetki verir; Mesih’in boyunduruğuna boyun eğmeyi istemez; Mesih’in Söz’ünde buyurduğu gibi Sakramentleri uygulamaz; bunların yerine hoşnut oldukları bir biçimde onlara (sakramentler) ekleyip çıkarırlar; İsa Mesih’ten daha fazla insan üzerine kuruludur; Tanrı’nın Söz’üne göre kutsal yaşam sürenleri ve kusurlarını, aç gözlülüğünü ve putperestliğini azarlayanlara zulmeder. Bu iki kiliseyi hem tanımak hem de birbirinden ayırt etmek kolaydır.

Bölüm 30 –Kilisenin Yönetimi

Bu gerçek kilisenin, Rabbimizin Söz’ünde öğrettiği ruhsal düzene göre yönetilmesi gerektiğine inanıyoruz. Kilisede, Tanrı’nın Söz’ünü vaaz etmek ve sakramentleri yönetmek için görevliler ya da pastörler olmalıdır. Aynı zamanda kilisenin konseyinin oluşturulması için pastörlerle birlikte [kilisede] presbiterler ve dyakonlar da olmalıdır. hem fakirler hem acı çekenler ihtiyaçlarına göre yardım ve teselli bulsunlar diye Bu düzen ile gerçek din korunur; gerçek doktrin akışına devam eder; ve kötüler ruhsal açıdan düzeltilir ve kontrol altında tutulur, ihtiyaçlarına göre fakir ve acı çekenler yardıma kavuşur ve teselli bulur. Bu düzen ile kilisede, her şey iyi bir şekilde ve iyi bir düzende yapılır, Pavlus’un Timoteyus’a verdiği kurala göre belirlenen güvenilir kimseler görevliler olarak seçilir.

Bölüm 31 –Kilise Görevlileri

Tanrı’nın Söz’ünün görevlileri, presbiterleri ve dyakonları kilisenin yasal bir biçimdeki seçimi ile kendi görevlerine Tanrı Sözünün öğrettiğine göre Rab’bin isminde dua ile ve iyi bir düzen içinde seçilmesi gerektiğine inanırız. Böylece herkes, çağrısından emin olsun ve bu çağrının Rab’den geldiğine kesin olarak emin olsun diye uygun olmayan bir şekilde kendisini öne çıkarmamaya fakat Tanrı tarafından çağırılana kadar beklemeye dikkat etmelidir. Söz’ün görevlilerine gelince, evrensel kahin ve kilisenin başı olan İsa Mesih’in kulları olduklarına göre her nerede olursa olsunlar, her birinin aynı yetkisi ve aynı gücü vardır. Ayrıca, Tanrı’nın kutsal düzenini bozulmaktan ve önemini yitirmesinden korumak için herkesin, mümkün olabildiğince Söz’ün görevlilerine ve kilisenin presbiterlerine yaptıkları görevden dolayı özel bir saygı beslemesi ve şikayet etmeden, çekişmeden ya da kavga etmeden onlarla barış içerisinde olması gerektiğini söylüyoruz.

Bölüm 32 –Kilisenin Düzeni ve Disiplini

Kiliseleri yönetenlerin, kilise bedeninin devam etmesi için kendileri arasında belli bir düzen kurmalarının ve bunu yerleştirmelerinin faydalı ve iyi olduğuna inansak da, bu kişilerin tek Efendimiz olan Mesih’in bizler için düzenlemiş olduğundan sapmama konusunda her zaman dikkatli olmaları gerektiğine inanıyoruz. Bu yüzden Tanrı’ya olan tapınmamızda bütün insan icatlarını ve yasaların üzerimize koyduğu vicdanımızı herhangi bir şekilde bağlayan ve zorlayan her şeyi reddederiz. Kabul ettiklerimiz ise sadece, herkesin Tanrı’ya itaatini sürdürmesinde düzenin ve birliğin sağlanmasında uygun olanlardır. Bütün bu zorunluluklarla birlikte, Tanrı’nın Söz’üne göre aforoz uygulaması olması gereklidir.

Bölüm 33 –Sakramentler

İyi olan Tanrımızın, kabalığımızı ve zayıflığımızı bilerek vaatlerini bizlerde mühürlemesi bizler için olan iyi isteği ve lütfundan bizleri emin kılsın ve aynı zamanda imanı güçlendirsin ve devam ettirsin diye sakramentleri bizler için düzenlediğine inanıyoruz bizlere verdiği kurtuluşu bizlerde tasdik etsin diye dışsal duyularımıza daha iyi bir şekilde göstererek yüreklerimizde içsel olarak yaptıklarını göstermek için ve de Söz’ü aracılığı ile anlayabilelim diye Tanrı bu sakramentleri Müjde’nin Söz’üne ekledi. Sakramentler, Kutsal Ruh’un gücü sayesinde Tanrı’nın içimizdeki işleyişi aracılığı ile manevi ve görünmez olan bir şeyin görünür işaretleri ve mühürleridir. Böylece sakramentlerin gerçeği İsa Mesih olup O’nsuz sakramentler hiçbir şey olacağından sakramentler bizleri kandırmak ve aldatmak için anlamsız ve içi boş işaretler değildir Daha da ötesi, Efendimiz Mesih’in bizler için düzenlediği sakramentlerin sayısı tatminkarız. Sadece iki adettir: vaftiz sakramenti, İsa Mesih’in Kutsal Sofrası (Rab’bin Sofrası).

Bölüm 34 –Vaftiz Sakramenti

Kendisinde Yasanın tamamlandığı İsa Mesih’in kanının dökülmesi aracılığı ile, günahların karşılığı ya da kefareti olarak birisinin akıtacağı ya da akıtmak istediği diğer bütün kan dökümlerine (kurban) bir son verdiğine inanıyor ve itiraf ediyoruz. Kan ile gerçekleştirilen sünnetin kaldırıldığından O (İsa) sünnet yerine vaftiz sakramentini oluşturmuştur. Bu sakrament ile Tanrı’nın kilisesine kabul edilir, ve diğer bütün insanlardan ve dinlerden ayrılmış olur, O’nun izini ve işaretini taşıyarak, tamamen O’na adanmış olabiliriz. Vaftiz sakramenti aynı zamanda Babamız lütufkar olduğundan sonsuza kadar bizim Tanrı’mız olacağına tanıklık eder. Bundan dolayı kendisine ait olanlara "Baba’nın ve Oğul’un ve Kutsal Ruh'un adında" pak su ile vaftiz olmalarını buyurmuştur. Tanrı bizlere bu şekilde üzerimize dökülen suyun bedenin kirini arıtması gibi, vaftiz edilenin üzerine serpiştirilen su İsa Mesih’in kanında içsel olarak, Kutsal Ruh aracılığı ile ruhumuzda yaptığına aynı işe işaret eder.Mesih’in kanı ruhu günahtan yıkar ve arındırır gazap çocuklarıyken Tanrı’nın çocuklarına dönüştürür. Bu fiziksel su ile olmaz ruhsal diyarımız olan Kenan’a girmemiz ve şeytan olan Firavun’un zulmünden kaçmamız için geçmemiz gereken kendi Kızıl Denizimiz olan Tanrı’nın Oğlu’nun üzerimize serpiştirilen değerli kanıdır. Bundan dolayı kilise görevlileri bizlere gözle görünür olan sakrament verir, ancak sakramentin işaret ettiğini–açıkça görünmez hediyeleri ve lütufları; bütün kirliliklerimiz ve adaletsizliklerimizden ruhlarımızın yıkanması, paklanması ve arınmasını; bütün teselliyle yüreklerimizin yenilenmesi ve dolmasını; O’nun babacan iyiliğinin gerçek güvencesini vererek; bütün işleriyle birlikte "yeni insanı" giyinip "eskisini" çıkartmayı Rab verir. Bu sebepten dolayı, iki defa doğamayacağımız için sonsuz yaşama kavuşmak isteyen her hangi birinin asla bir daha tekrar etmeksizin sadece bir kere vaftiz olması gerektiğine inanıyoruz. Bu vaftiz, sadece su üzerimize dökülürken ve vaftizi olduğumuz an için değil fakat bütün yaşamlarımız boyunca [geçerli ve] faydalıdır. Bu sebepten dolayı, bir kez alınan tek bir kez gerçekleştirilen vaftiz ile tatmin olmayan ve inananların çocuklarının vaftiz olmalarını yargılayan Anabaptist’lerin hatalarından nefret ederiz. İsrail’de küçük çocukların sünnet olması gibi, bizim çocuklarımıza verilmiş olan aynı vaadin temelinde bizler çocuklarımızın vaftiz olması ve antlaşmanın işareti ile mühürlenmesi gerektiğine inanıyoruz. Ve gerçekten Mesih, yetişkinlerin arınması için döktüğü kanını imanlıların çocukları için daha az dökmemiştir Bu yüzden çocukların da Mesih’in onlar için yaptığı işaret ve sakramenti Rab’bin yasada çocuklar için bir kuzu sunmayı buyurması gibi İsa Mesih’in acı çekme ve ölme sakramentinin doğduktan kısa bir süre sonra kendilerine verilmesi için alması gerekir İsa Mesih’in sakramenti budur. Daha da ötesi, Yahudiler için sünnetin yaptığı şeyi çocuklarımız için vaftiz yapar. Pavlus bu yüzden vaftize"Mesih'in sünneti," demiştir.

Bölüm 35 –Rabbin Sofrası Sakramenti

Kurtarıcımız İsa Mesih’in ailesi olan kilisesine, aşılanmış ve yeniden doğmuş olan kişilerin ruhça beslenmesi ve devam etmesi için Rab'bin Sofrası sakramentini emrerttiğine ve teşkil ettiğine inanıyor ve itiraf ediyoruz. Yeniden doğmuş olan kişilerin iki yaşamı vardır. Biri fiziksel ve geçici olandır–Doğdukları ilk andan itibaren var olan ve bütün herkesçe müşterek olan. Diğeri ise ruhsal ve göksel olandır–sadece Tanrı’nın seçmiş olduklarınca İsa Mesih’in bedeninin paydaşlığında, Müjde’nin Söz’ü aracılığı ile gelen, ikinci doğumlarında verilen müşterek olan yaşam. Böylece fiziksel ve dünyadaki hayatı desteklemek için herkesçe müşterek olan yaşamı verdiği gibi dünyasal ve maddi bir ekmeği Tanrı bizim için ayırdı. sadece imanlılara ait olan ruhsal ve göksel yaşamı desteklemek için yaşayan bir ekmeği cennetten [dünyaya] iman aracılığı ile uygun bir şekilde ruhsal olarak kabul edilip yenildiğinde inananların ruhsal hayatını besleyen ve devam ettiren ismen İsa Mesih olanı gönderdi: Bu ruhsal ve göksel ekmeği temsil etmesi için Mesih, bedeninin sakramenti olarak dünyasal ve gözle görülür bir ekmeği, kanının sakramenti olarak da şarabı atamıştır. Bunu yaparak aracılığı ile hayatımızı devam ettirdiğimiz elimizle alıp tuttuğumuz ve ağzımızla yiyip içtiğimiz sakramentler ne kadar gerçek ise ruhsal yaşamlarımız için de ruhumuza gerçekten aldığımız tek Kurtarıcımız olan Mesih’in gerçek bedeni ve kanı olan sakramentlerin o kadar gerçek olduğunu bize tanıklık eder. Bu sakramentleri, ruhumuzun eli ve ağzı olan iman ile alırız. Tanrı’nın Ruhunun etkinliğinin gizli ve anlaşılamaz olduğu her ne kadar bunu yapma şekli kavrayışımızın ve anlayışımızın ötesine gitse de Mesih temsil ettiği her şeyde bu kutsal işaretler aracılığı ile kendisi içimizde çalıştığından İsa Mesih’in sakrametlerini boş yere tayin etmediği, şimdi açıktır. Yediğimizin İsa’nın doğal bedeni ve içtiğimizin İsa’nın kanı olduğunu söylerken bir yanılgı içerisinde olmayız– ancak bunu yeme şeklimiz ağız yolu ile değil Ruhta iman aracılığı iledir. İsa Mesih her zaman Babası olan Tanrı’nın sağında, cennette oturmaya devam edecektir–iman yolu ile bizlere kendisini sunmaktan asla geri kalmamaktadır. Bu şölen, bütün yararları ile birlikte Mesih’in kendisini bize sunduğu ruhsal bir sofradır. Bu sofrada hem O’nun kendisinden hem de O’nun çarmıhtaki acılarının ve ölümünün erdemlerinden hoşnut olmamızı sağlar, bizlerin zayıf ve kederli ruhlarını, O’nun bedeninden yiyerek besler, güçlendirir ve teselli eder; O’nun kanından içerek ferahlatır ve yeniler. Daha da ötesi, sakramentler ve işaret ettikleri birleşmiş de olsalar, bunlara her katılana bu ikisi birden nasip olmaz. Kötü insanlar kendilerinin mahkumiyetinin sakramentini alır fakat sakramentin gerçeğini almazlar. Yahuda [İskariyot] ve Büyücü Simon, her ikisi de gerçekte sakrament almışlardır ancak sakramentin işaret ettiği Mesih’i almamışlardır. O sadece imanlılar ile ilişki içindedir. Sonuç olarak, yumuşak huyluluk ve saygı ile Tanrı’nın halkı olarak bir araya geldiğimizde Kurtarıcımız olan Mesih’in ölümünün kutsal hatırası eşliğinde şükranla birlik içinde olarak ve imanımızı ve Hristiyan dinini itiraf ederek kutsal sakramenti alırız Bundan dolayı kendisini dikkatlice sınamadan "bu ekmeği yiyerek ve bu kaseden içerek kendi yargısını yiyip içmesin diye" hiç kimse bu sofraya gelmemelidir. Kısaca, bu kutsal sakramentin kullanılması aracılığı ile, Tanrı’ya ve komşularımıza karşı gayretli bir sevgiye yönlendiriliriz. Bundan dolayı insanların sakramentlere eklediği ve karıştırdığı bütün karışık fikirleri ve lanetli icatları sakramentlerin kutsallığını bozduğu için reddederiz. Ve Mesih’in ve elçilerin bizlere öğrettiği yordam ile yetinerek, bu konuda onların söylediği gibi söylemeliyiz.

Bölüm 36 –Hükümetler

İnsan ırkının bozulmuşluğu yüzünden iyi olan Tanrımız, krallar, prensler ve sivil hükümetler atadığına inanıyoruz.İnsanın yasa tanımazlığının kontrol altına alınması, ve insanlar arasındaki her şeyin iyi bir düzen ile idare edilmesi için dünyanın yasalar ve politika ile yönetilmesini ister. Bu nedenle hükümetlerin ellerine, kötülerin cezalandırılması ve iyilerin korunması için kılıç koymuştur. Bu amaç uğruna çağrılmış olan yöneticilerin Tanrı’yı hoşnut eden toplumsal gelişime katkıda bulunmak için Tanrı’nın yasasına bağımlı olma, Müjde’nin vaazına ve ilahi tapınmanın her parçasına engel teşkil eden her unsuru ortadan kaldırma görevleri vardır. Onlar bunu yapmalılar; kendilerine ait araçlarla sorumluluklarına verilen alanlarda çalışırken mutlak bir otorite uygulamaya yönelik her türlü eğilimden kaçınmaları gerekir. Böyle yapmaları durumunda Tanrı’nın Söz’ü serbestçe yayılabilir; İsa Mesih’in krallığı ilerleyebilir; ve her türlü Hristiyan karşıtı güce karşı konulmuş olur Daha da ötesi herkes, statü, durum ve rütbe farkı olmadan, hükümete itaat etmeli, ve vergilerini ödemeli, ve temsilcilerine hürmet ve saygı göstermeli, ve Tanrı’nın Söz’ü ile çelişmeyen her konuda onlara itaat etmeli, onların tüm yollarında Rab’bin isteği onları yönlendirsin dindarlıkla ve ahlaklı bir şekilde esenlik dolu ve sakin bir hayat sürebilelim diye.dua etmeliyiz.

Bölüm 37 –Son Yargı

Son olarak bizler, Tanrı’nın Söz’üne göre, (hiçbir yaratığın bilmediği) Rab'bin belirlediği zaman geldiğinde, ve seçilmişlerin sayısı tamamlandığında Rabbimiz İsa Mesih aynen yükseldiği gibi, büyük görkem ve yücelik içerisinde bedence ve gözle görülür bir biçimde yaşayanların ve ölülerin üzerinde yargıç olduğunu beyan etmek için göklerden gelecektir. Bu eski dünyayı ise, arıtmak için alev ve ateş ile yakacaktır. dünyanın başlangıcından sonuna kadar yaşamış olan erkekler, kadınlar ve çocuklar O zaman bütün insanlar kişisel olarak büyük yargıcın önünde gözükecek– Baş meleğin seslenmesiyle ve ilahi borazanın sesiyle oraya çağrılacaklar. O günden önce ölenlerin hepsi, topraktan dirileceklerdir ruhları, içinde yaşamış oldukları kendi bedenleri ile katılıp birleştirilecektir. O an yaşamakta olanların hepsine gelince diğerleri gibi ölümü ölmeyecekler "çürüyenden çürümezliğe" "göz açıp kapayana dek" değiştirilecekler. Arkasından "kitaplar" (vicdanlar) açılacak, ölüler, iyi ya da kötü bu dünyada yaptıklarına göre yargılanacaklardır. Gerçekte bütün insanlar, bu dünyanın sadece oyun olarak nitelendirdiği söyleyecekleri her boş sözün hesabını vereceklerdir. Arkasından insanların bütün sırları ve ikiyüzlülükleri herkesin gözü önünde açıkça meydana çıkarılacaktır. Bu yüzden, iyi sebeplerden dolayı, bu yargı günü fikri bile kötü insanlar için korkunç ve dehşet vericidir. Fakat doğru ve seçilmiş olanlar için onların kurtuluşları tam bir biçimde o an tamamlanacağından büyük mutluluk ve büyük tesellidir. O zaman işlerinin ve çektikleri eziyetlerin meyvelerini alacaklardır; onların masumiyeti herkes tarafından açıkça kabul edilecektir; bu dünyada kendilerine zulmeden, karşı gelen ve baskı uygulayan kötüler üzerine Tanrı’nın getireceği korkunç intikamı görecekler. Kötüler, kendi vicdanlarının tanıklığı ile mahkum edileceklerdir–"iblis ile onun melekleri için hazırlanmış hiç sönmeyen ateşte" sadece işkence çekmek üzere ölümsüz kılınacaklardır. Tüm bunların aksine imanlılar ve seçilmişler onur ve yücelik ile taçlandırılacaklardır. Tanrı’nın Oğlu, Baba’sı Tanrı ile kutsal ve seçilmiş melekler önünde "onların adını itiraf edecek" "onların gözlerinden bütün yaşları silecektir" her ne kadar günümüzde bir çok yargıçlar ve görevliler tarafından din düşmanı ve şeytan olarak yargılansalar da Bu gözyaşlarının sebebinin–"Tanrı’nın Oğlu’nun amacından dolayı" olduğu bilinecektir. Ve lütufkar bir ödül olarak insan yüreğinin asla hayal edemeyeceği bir şekilde Rab onları görkem sahibi yapacak Böylece Tanrı’nın, Rab’bimiz İsa Mesih’teki vaatlerinden tam bir sevinç alalım diye o büyük günü özlemle bekliyoruz.

Daha fazla Turkce kaynak icin buraya tiklayiniz.